İstanbul'da, Bizans ve Osmanlı imparatorluğu zamanında Surların içinde kalan yerlere istanbul denir. Surların dışında kalan yerlerede kıyı köyler denirdir.Bakırköy bu anlamda surların dışında kaldığı için kıyı köylerden biri olarak sayılırdı fakat önemli tarihi semtlerden biridir. Bakırköy Latinler zamanında türkçe anlamı Yedinci demek olan Septimum adıyla bilinirdir. Bizanslılarda yedinci anlamına gelen Hebdomon adıyla isimlerdirmişlerdir. Marmara kıyısındaki bu antik yerleşimi olan Bakırköy Ayasofya'nın önündeki boşluk kısma zafer meydanı Augusteion'un, Yerebatan Sarnıcı tarafına bakan köşesinde kalan kısında, dört sütun üzerinde oturtulan tetrapylona benziyen bir yüksek anıt olarak yükselen ve günümüzde bile halen tek bir parçası kalmış olan bir heybetli Million taşı vardı. Sözünü ettiğimiz bu heybetli Million taşı Bizanslılar döneminde, Dünyanın ve Bizanslıların 0 noktası olarak kabul edilen yeriydi. Dünyada ve Bizanslılarda bütün uzaklık mesafeleri bu noktadan heybetli Million taşından itibaren hesaplanır. Dünyanın ve Bizanslıların başka yerleşimlere uzanıp giden millerce yolun uzaklıkları heybetli Million taşından itibaren ölçülürdü. Reghion, Selanik, Dalmaçya'ya ve oradan Roma'ya kadar uzanan yolların mil uzaklıkları heybetli Million taşına göre hesap edilirdi. Bizanslılar ve roma dönemlerinde yolların uzunlupu kısalığı metrajı nı öğrenmek için insanlar yolları Roma miliyle ölçülürdü, 1 Roma mili günümüz ölçü birimine göre 1480 metreye eşitti. Sözünü ettiğimiz Bakırköy bölgesi yedinci mil üzerinde olduğı için, İstanbul Bakırköy Hebdomon adıyla tanımlanmıştır.
İstanbul Bakırköy her iki yakasından sular kuşatılmış olup, Bunlardan biri olan, geçen yüzyılda Osmanlı imparatorluğunun ünlü mesire yerlerinden biri olan Veliefendi Çayırı'nın yanı başından geçen Çırpıcı Deresi , öteki de meşhur Kapadokyalı Aziz Ayios Mamas'a ithaf edilen Aya Mama Çayı'dır. Bu Aya Mama cayının hemen yanı başında ve bugünkü Ataköy 9 Mahallesi'nin bulunduğu yerde kalan Aziz Mamas'a atfedilen kutsal ayazmadan su almak için, eskiden azizin kutsal gününde İstanbul Bakırköy Rumları Baruthane Müdürlüğü'nden izin alırlar, faytonlarla gelip dualar ederler, su içer, su alıp götürürlerdi. II. Teodisius'un Bakırköy'de, Hebdomon'da diktirmiş olduğu anıtsal bir sütunun yazılı kaidesi, günümüzde Ayasofya Müzesi'nin ön bahçesinde merak edilenler için sergilenmektedir. Bu sütun, bir zamanlar Arkeoloji Müzesi'nde uzun yıllar çalışmış olan meşhur Müzeci Bekir Bey'in kendisine ait olan arsasında bulunmuştur, daha sonra üzerine yazlık sinema yapılmıştır. Arsanın bir bölümü üzerinde yer alan bir apartmanda Bekir Bey'in torunu halen oturup yaşamaktadır. Aileden aldığımız bilgilere göre Bekir Bey bu işe çok önem vermiş ve sütun zarar görmesin diye tekrar toprak altına gömdürmüş ve koruma altına almıştır. Söz konusu sütun, bugün hâlâ evin arka bahçesinde toprak altında bulunmaktadır. Yenimahalle'deki Campus Tribunalis, mahkeme binasının duvarları küçük tuğlalarla örülmüştür. Bu duvarların arasında, bir dönem oto elektrik tamirhanesi olarak kullanılmış olan bu Bizans yapısı birkaç yıl önce maalesef arsanın yeni sahipleri tarafından yıkılmıştır, 1940'lı yıllarda, Campus Tribunalis duvarlarının bitişiğinde yer alan lojmanlar inşa edilirken, burada muhteşem bir Bizans imparatorluğundan kalma define bulunmuştur. Hebdemon Hazinesi olarak adlandırılan defineye ait altın sikkeler bugün İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin Nümizmatik Bölümünde sergilenmektedir. Bakırköy'de çeşitli yerlerde dağınık olarak bizans zamanından kalma sütunlar ve sütun başlıkları görülmektedir. İstanbul Bakırköy Sahil Yolu nda yeni kurulan Göz Hastanesi'nin aşağısındaki çay bahçesinin avlusunda yapılan kazılarda, yine Domuzdamı Mahallesi'ndeki bir evin bahçesinde yapılan kazılarda çeşitli parçalar gün ışığına çıkartılmıştır. Evin sahibi, evin yaptırıldığı yıllarda, toprak altında kalmış bir sarnıçla, sütunlar bulunduğunu anlatmaktadır. İstanbul Bakırköy Zuhurat Baba'nın Osmanlı imparatorluğumu yoksa Bizanslı imparatorluğumu olduğu, yani Müslüman yada Hıristiyan mı olduğu bilinmemektedir. Fatih Sultan Mehmet Hanın Osmanlı imparatorluğu ordusu ile gelip bugünkü Ataköy 3. Kısım Mahallesi'nin bulunduğu yerde otağ kurduğunda, efsaneye göre yeni çerilerin arasında ak sakallı bir dede zuhur etmiş ve susuzluktan kırılan Osmanlı imparatorluğunun ordu kumandanlarına şöyle seslenmiş, Beni hünkârınıza götürün Fatih Sultan Mehmet Hanın karşısında da, Devletlim, burada değil bir orduya birkaç orduya yetecek su vardır demiş ve bugünkü Zuhurat Baba türbesinin bulunduğu yerdeki çalılıklar arasındaki saklı bir kuyuyu susluktan kırılan Osmanlı imparatorluğu askerleri için göstermiş. Ak sakallı nur yüzlü Suyun yerini gösterdikten sonra da hemen orada terk-i dünya etmiş. Kuyunun hemen yanı başına bir yere gömmüşler "babayı". Zuhurat Baba Caddesi'nin girişinde, geçmiş yıllarda İstanbul Bakırköy Belediyesi tarafından çok güzel bir heykeli yapıldı Zuhurat Baba'nın. Eskiden, çocukluk yıllarımızda ortası delikli 2.5 kuruşluk paralar mum artıkları üzerine yapıştırılarak Zuhurat Baba'dan dilek dilenir, para muma yapışır, düşmeden kalırsa dileğin tutacağına insanlar inanırlardı. Bugün de cuma günleri İstanbul'un her bir yerinden gelerek dilek tutan, horoz kesen ve dua eden binlerce insan İstanbul Bakırköy de bulunan Zuhurat Baba'nın Türbesi'ni ziyaret etmektedir.
Baruthane-i Hümayun'un bir dönem başında bulunmuş ve Osmanlı imparatorluğu Devleti nezdinde büyük yararlıklar göstermiş olan Ohannes Dadyan Bey'e Sultan Abdülmecid tarafından Yeşilköy'deki arazilerin büyük bir kısmı yaptığı başarılı çalışmalar için armağan olarak verilmiştir. Dadyanlar Osmanlı imparatorluğuna büyük yararlılıkları olmuş bir ailedir ve Zeytinburnu Ağır Silah Fabrikası'ndan Baruthane'ye kadar birçok devlet kurumu bu ailenin fertleri tarafından üretim ve idaresi verilmiştir; Ohannes Dadyan Bey kendisini iyi bir mühendis olarak yetiştirmiştir. İngilterede başarılarının farkına varmış ve ingiltereye davet etmişler ve çalışalarını ingiltere devam etmesi için çağrılmış, ancak, Vatanımdan ayrılamam diyerek İngilizler'in teklifini geri çevirmiştir. Dadyanlar, Yeşilköy'deki Rum Kilisesi'nden Latin mezarlığına pek çok yeri öteki cemaatlere hibe etmiştirlerdir. Bugün İstanbul Bakırköy Ebüzziya Caddesi'nde Dadyanlar'ın inşa ettirmiş oldukları yapılardan Surp Asdvadzadzin Kilisesi ile Dadyan Okulu halen Bakırköy de işlevlerini sürdürmektedir. Günümüzde Bakırköy Ataköy sahil yolu kesiminde kalan C Motelleri'nin civarında II. Mahmud döneminde yapılmış, II. Mahmud'un gelip kahvesini yudumladığı Hünkâr Köşkü hâlâ ayakta durmaktadır. Bu köşkten başka Baruthane'den günümüze kalan bir başka yer de, Crowne Plaza Oteli'nin
bahçesinde, eskiden cephanenin saklandığı yeraltı tünelleridir. Günümüzün ünlü ressamlarından İstanbul Bakırköylü Muhsin Kut'un dedesi Halit Hakkı Bakır Bey, soyadını İstanbul Bakırköy'den almıştır. Kendisi Türkiye'ye ilk defa çok renkli klişeyi getiren kişidir. Bugün, İstanbul Bakırköy Ebüzziya Caddesi üzerinde, yerinde Bakır Apartmanı'nın yükseldiği evi bir zamanlar Hoca Ali Rıza'dan Cenap Şehabettin'e birçok ünlünün gelip gittiği bir yerdir. Eşi Münevver Hanım tam bir Osmanlı kadınıdır. Yine bir zamanlar Sultanahmet Sağlık Müzesi'nde yer alan mulajları yapanın Halit Hakkı Bey olduğu tarafımızdan yapılan araştırmalarla ortaya çıkartılmıştır. O zamanlar bizde mulaj yapan sanatçılar yoktu, Bilhassa tıp gibi bilimsel etüdlerde kullanılan mulaj örnekleri Fransa'dan satın alınıp getirtiliyordu. Ziya Gökalp öldüğünde, Halit Hakkı Bey valilikten çağrılmış, kendisinden ünlü şairin yüz maskının alınması ve bir büstünün yapılması istenmiştir. Dünyada en uzun yaşamış kişi olarak bilinen Zaro Ağa öldüğünde de onun yüz kalıbını alan kişi Halit Hakkı Bey'dir. Bugün ressam Muhsin Kut'un koleksiyonunda yer alan bu mulaj üzerinde Zaro Ağa'nın sakalları bile gerçekmiş gibi durmaktadır. Halit Hakkı Bey'in hazırlamış olduğu ilk renkli klişeler arasında Hoca Ali Rıza'nın resimlerini konu alan kartpostallar da bulunmaktadır. 1703'te, III. Ahmed döneminde Şeyhülislamlık yapmış Veliyüddin Efendi öl. 1768 bugünkü Bakırköy deki Veliefendi Hipodromu'nun bulunduğu yer ve çevresindeki toprakların sahibiydi. Bizde disiplinli at yarışlarını ilk defa İzmir'de İngilizlerle birlikte bazı Levanten müteşebbisler başlatmışlardır. İstanbul'da Sipahi Ocağı'nın hemen kurulmasından sonra, 1910'lu yıllarda, Enver Paşa'nın himayesi altında düzenli olarak disiplinli at yarışları yapılmaya başlanır. 1909 Yılına ait bir kartpostal, Resneli Niyazi Bey' in komutası altındaki gönüllülerden kurulmuş, Selanik'ten gelen Ohri taburunu Bakırköy Makri Köy'den geçerken gösterir. Önce Ayastefanos'ta karargâh kurulup kalınmış, daha sonra da İstanbul'a doğru yürünmüştür. Resneli Niyazi Bey, İstanbul'a geçmeden önce Bakırköy de yani Makriköy'e gelip İncirli Bağları'nda kamp kurmuş, bugün, incirli Caddesi üzerinde hâlâ var olan, kardeşi İhsan Bey'in evinde kalmış ve kardeşine iki armağan sunmuştur. Hediyelerden biri, Paris'li bir kuyumcu tarafından yapılmış, köstekli bir saati andıran içinde Resneli Niyazi Bey'in fotoğrafının yer aldığı altın bir kutu, diğeri de üzerinde Ya Vatan Ya İstiklâl yazılı ipek bir mendildir.Bakırköy Akıl Hastanesi'ne dönüştürülmesinden çok daha önce Sultan Reşad tarafından Reşadiye Süvari Kışlası olarak yaptırılmış olan karargah binaları, o dönemde dikilmiş Çam ağaçlarıyla, yine o dönemde askerlerin ibadet gereksinimi için inşa edilmiş cami günümüze kadar gelebilmiştir. Yalnızca caminin minaresi eski orijinal minaresi değildir. Bakırköy deki anılması gereken ünlü yapılardan biri de Ebüzziya'ların köşküdür. Bu köşk 1940'lı yıllarda yıkılıp gitmiştir. Ve maalesef, Ebüzziya ailesinin Bakırköy Mezarlığı'ndaki mezarları da, bundan kırk yıl kadar önce yapılan yol genişletme çalışmaları sırasında kayıplara karışmıştır.
Şehir Mektupları 'ndan tutun da belediye dergilerindeki makalelerine kadar Bakırköy den sık sık söz etmiş olan Ahmet Rasim bir dönem İstanbul Bakırköy Yenimahalle'de oturmuştur. Bir gün, gün batımında, Miltiyadis'in gazinosunda meşhur Sakın geç kalma erken gel şarkısının sözlerini yazmıştır, yanında kendisiyle birlikte demlenen büyük dostu Kemani Tatyos Efendi'de kemanının telleri üzerinde dolaştırdığı arşesiyle bu unutulmayan şarkının bestesini yapmıştır. Bu ünlü şarkının besteleniş öyküsü, İstanbul Bakırköy tarihinin unutulmayan olayları arasında yer alır. Yazar, bir gün bir yerlerde sabahlamış, Yedikule'den bir fayton tutup evine gelmiştir. Tabii ki kendisini çok seven eşi sabaha kadar onu beklemiştir. Artık o gece, beyinin dışarı çıkmayacağını düşünen kadıncağız güzel yemekler yapmış dört dörtlük bir sofra hazırlamıştır.. Ama, Ahmet Rasim bu Uyanıp banyo yaptıkdan sonra giyinir ve evden ayrılır. Kadıncağız çok üzülür ve kapıdan çıkarken Ahmet Rasim'e , Bey, aman sakın geç kalma da erken gelder. Meşhur Tamburacı Osman Pehlivan ve Kemani Tatyos Efendi ile Miltiyadis'in gazinosunda buluşurlar. Gün batımıdır, Tatyos Efendi, kemanını tıngırdatmaya başlar. Ahmet Rasim de müziğe kulak vererek, bir yandan da belki eşini düşünerek Sakın geç kalma, erken gel güftesini dudaklarının arasında mırıldanmaya başlar. İşte, bu ünlü şarkı da böylece ortaya çıkmış olur. Tamburacı Osman Pehlivan'ın adı, bugün Bakırköy Zuhurat Baba Mahallesi'nde bir sokağa verilmiştir. İstanbul Bakırköy'ün ünlü doktorları arasında yer alan Nazaretyan Efendi, sarayda da doktorluk yapmış bir hekimdir. Eskiden eczaneler Türklerden ziyade daha çok Rum ve Ermeniler tarafından işletilirdi ve aynı zamanda laboratuar işleri de haftanın belirli bir gününde eczanelerde yapılırdı. İstanbul Caddesi üzerinde yer alan İstanbul Bakırköy'ün ünlü eczanelerinden biri de Stepan Terziyan Bey'in eczanesiydi. Paris'te tahsil görmüş Haralambidis Efendi ise Kalfapulos Eczanesi'ni işletirdi. Şanlı Asker Sokak'taki meşhur Lokantacı Ali Efendi ünlü Bakırköylülerden biridir. Yüzyılın başlarında Sirkeci Ebusuud Caddesi üzerinde işletmiş olduğu lokanta, döneminin ünlü lokantalarından biridir. İttihat ve Terakkiciler burada yemek yer, sık sık burada toplanırlarmış. Lokantadan kalan bir iki mönü, bugün lokanta sahibinin torunundadır. Mönüde portakallı ördek, kremalı elma tatlısı gibi özel yemekler yer alır. Atatürk Bursa'ya geldiği zaman, İstanbul lokantacıları adına Ali Bey Bursa'ya gitmiş ve burada Atatürk'e verilen ziyafet organizasyonunu gerçekleştirmiştir. Ama asıl önemlisi, Ali Bey bir sinema meraklısıdır ve yine Ebusuud Caddesi üzerinde bir birahane salonunu satın alarak sinema salonuna dönüştürmüştür. Dönem henüz sessiz filmlerin dönemidir ve bu sinemada makinist olarak İstanbul Erkek İdadisi teknisyenlerinden, sözde ilk Türk filmini çekmiş olan Fuat Uzkınay çalışmıştır. Çiroz Ali, Reşat Ekrem Koçu'nun da yazdığı son ünlü tulumbacılardandır ve çok sevilen bir gençtir. Dayısı ile yengesi Makriköy'de otururlar; zatürreye tutulur hasta düşer, tedavi görmek için dayısının evine gelir, fakat iyileşemez, burada ölür. İstanbul'un bütün tulumbacılarına haber salınır, 300-400 kadar tulumbacı koşarak Bakırköy'e gelir; Çiroz Ali'nin ölü bedenini yıkar, kefenlerler, tabutunu omuzlar üzerinde Eyüp'e kadar koşarak götürürler. Orada defnedilir. Bakırköy Kartaltepe Filiz Sokak'tan bir hanımla evlenen, I. ulusal mimarimizin kurucusu Vedat Tek'in sağ kolu Kemalettin Bey, Bostancı, Bebek ve Yeşilköy'deki Mecidiye Cami'leri gibi, İstanbul Bakırköy Amine Hatun Camisi'nin de mimarıdır. 4. Vakıf Han'dan Laleli'deki Tayyare Apartmanları'na, Fatih Haziresi'ndeki Plevne kahramanı Osman Paşa'nın türbesinden, Bakırköy'deki Elektrik İdaresi Binası'na kadar pek çok eserde imzası vardır. Domuzdamı Mahallesi tarafında, yüzyılın başlarına tarihlenen bir iki bahçe duvarı dışında, eskilerden günümüze hemen hiçbir şey kalmamıştır. Bir zamanlar İstanbul ve İstasyon Caddeleri'nin kesiştiği noktada yer alan "Meşhur Turşucu Şükrü"nün olduğu yerde, yüzyılın başlarında çok güzel şarap ve rakı satan bir Rum'un dükkânı vardı. O dönemin ünlü rakılarından biri olan Efe Rakısı, İstanbul Bakırköy de imal ediliyordu..
17. Yüzyılda yapılmış olan İstanbul Bakırköy Çarşı Camisi Abdülaziz ve Reşad dönemlerinde restore edilmiştir. İstanbul Bakırköy Çarşı Cami Minaresi, günümüze kalmış en eski kısmıdır. 1920'li, 30'lu yıllarda, İstanbul Bakırköy İstanbul Caddesi üzerindeki İstanbul Bakırköy telefon santralinin hemen arkasında Fransız Katolik rahiplerin yüzyılın başlarında yaptırmış oldukları Notre Dame de Rosaire Fransız Okulu yer almaktaydı. Müslüman, Ermeni, Levanten ve Rum çocukların birlikte okudukları okul, daha sonra Bezazyan Ermeni Okulu olarak kullanılmış, 1930'lu yıllardan sonra da Bakırköy Halk Evi'ne dönüştürülen bina yakın dönemlerde Ağır Ceza Mahkemesi olarak kullanılmış ardından da Bakırköyl ü Sanatçılar Derneği'ne verilmiştir. Bu binadan, yani eski Halk Evi'nden Sururi'ler, Kenan Büke,Münir Özkul, Sırrı Gültekin, Kenan Pars, Üstün Asutay, Cihad Tamer gibi ünlü tiyatro ve sinema sanatçıları yetişmiştir. Bakırköy Hatboyu Caddesi üzerindeki Taş Mektep, Fransız asıllı meşhur banker ve şehircilik uzmanı Kont Alléon tarafından malikâne olarak yaptırılır. Kont Alléon, kış aylarında, Beyoğlu'nda bugün Yeni Melek Sineması'nın bulunduğu Alléon Sokak'ta oturur, yazları da İstanbul Bakırköy e gelip bu görkemli binada otururmuş. Binanın karşısında demiryolu hattı üzerinde yaptırmış olduğu Taş Köprü'nün tuğla ve kiremitlerini Marsilya'dan gemiyle getirtir. Bakırköy Taş Köprü'yü demiryolu'nun öteki tarafına geçilsin diye yaptırmıştır. Maalesef bu güzel köprü, bir dönem Bakırköy de belediye başkanlığı yapmış olan Naci Ekşi zamanında dinamitlenerek yıkılmış ve ortadan kaldırılmıştır.
Bakırköy
Osmanlıdan imparatorluğundan önçeki zamanlarda erken bizans döneminde, İstanbul Bakırköy'ün Hebdomon'un merkezi bugünkü , Yenimahalle taraflarında yer alıyordu. Bakırköy yenimahallede Hebdomo nun merkezi olması 5. yüzyıldan itibaren Bakırköye ve çevresine insanların yogun olmasından ve ticaretin yogunlaşmasından dolayı hareketlilik kazandırmıştır. Bizanslılar imparatorluğu zamanında 1.Justinianus döneminde bölge önemini kazanmaya başlamıştır. Bu durumun nedeni ise son Ayasofya Kilisesi'ni inşa ettiren, ölümünden sonra azizlik mertebesine yükselmiş olan büyük imparator Justinianus, Bakırköy'de Hebdemon'da Türkçede zevk sarayı anlamına gelen bizans dilinde Jucundiaena adıyla muazzam bir görseliğie sahip bir saray yaptırır. Günümüzdeki zevk sarayı anlamına gelen jucundiaena denilen bu yerin, bulunduğu konumu merak edenler için tarif edicek olursak sahil yolunda Buhara Restaurant'ın olduğu yerde bulunmaktadır. Bugünkü Carousel avm, Capacity avm ve Cadde Suit Otel in olduğu İstanbul Caddesi üzerinde olan, İstanbul Bakırköy Lisesi'nin hemen yanında SSK Çocuk Doğum ve Kadın Hastalıkları Hastanesi ne yakın Ayios İoannes Prodromos, yani Vaftizci Yahya'ya adına yapılmış muazzam bir kilise yapılmıştır. Ünlü azizin kilisesinde omphalion adı verilen, bugün Ayasofya'da gördüğümüz, renkli mermer bloklardan oluşmuş bizans imparatorluğu krallarının taç giyme merasiminin yapıldığı yeri bulunmaktadır. Zamanında omphalion adı verilen, bugün Ayasofya'da gördüğümüz, renkli mermer bloklardan oluşmuş yerde şimdiye kadar bilinen Dört ya da beş bizans imparatorunun bu kilisede taç giydiği bilinmektedir. Topkapı Sarayı'nın Hazine Dairesi'ndeki Vaftizci Yahya'ya ait kafatası ve kolun orijini bu kiliseden geldiği bilinmektedir. Çünkü eski kaynaklara baktığımızda konuyla ilgili, azizin kesik başının kafatası parçaları vede kolundan oluşan röliklerin bu kilisede bulundurulduğundan söz ettiklerinden bizim bu kanıya vardığımızı ve dogruluğunu kanıtlar niteliktedir. Daha sonra Arap akınları sırasında bu rölikler korunmak amaçlı alınıp sur içinde kalan Psamatia'da bugünki adı Samatya olan başka kilisede korunma altına alındıkları bilinmektedir. Haçlılar geldiği zaman da korumak bu rölikleri Psamatia'da klisesinden bugünki adı Samatya olan kliseden rölikler alınarak bir başka kilisede saklanmak için kacırılır. Ardından bizanslılardan sonra istanbulun Osmanlı imparatorluğuna geçmesiyle bu dönemde, Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde kalan Sırbistan'a, daha sonra Kıbrıs'a bu rolikler gider, en sonunda da rolikler Topkapı Sarayı'na getirilir. Aziz'e ait bu rölikler, Bizans döneminin Hebdomon'daki Ayios İoannes Prodromos Kilisesi'ni ayrıcalıklı kılmıştır itiba kazanmasını sağlamıştır. Bunun dışında, Bakırköy Osmaniye taraflarına doğru baktığımızda bugün Veliefendi Hipodromu olarak bilinen yerde Bizans imparatorluğuna bağlı ordunun belli bir kısmı eğitim aldığı muazzam bir Campus Martis, yani bizans imparatorluğunun büyük bir talimgâh ve karargâh alanı yer alıyordu. Gene İstanbul Bakırköy Bez Fabrikası'nın arka tarafında bulunan, bu talimgâh bütünü içinde yer alan, bugün hâlâ bazı duvarları ayakta kalmış, ufak tefek zararlar görmüş olan bir Campus Tribunalis, yani bizans imparatorluğuna ait mahkeme binası bulunuyordu. Biraz daha ileriye gittiğimizde de, İstanbul Bakırköy Veliefendi Hipodromu'nun karşısında yer alan, günümüzde maalesef yanına uzun katlı binaların yapıldı, yine bizans imparatoru Justinianus dönemine ait, Bizans imparatorluğundan günümüze kalmış veli efendi yolu üzerinde İstanbul Bakırköy Sahile giderken Fil Damı adı verilen açık hava sarnıcı bulunuyordu. Aradan geçen yüzyıllar içinde, Bizans'ın imparatorluğnun son dönemlerinde Hebdomon, Makri Khora veya Makri Khori isimlerini aldı; Khora kariye, Türkçe anlamı köy olan, Makro ya da Makri sözcükleri de Türkçede Uzun anlamına isimleri almışlardır. Bu yapılar dışında bugünkü Crowne Plaza Oteli'nin bulunduğu yerde yine bizans dönemine ait ikinci bir saray bulunuyordu. Bakırköy de yaşıyan eski halkın buradaki saray, sarnıç, hatta sütunlu bir yolun kalıntıların olduğunuçok iyi hatırlarlar. istanbul'da en çok göç alan yerlerden biri olan Bakırköy büyük bir değişim geçirdi, birçok eski yapı yıkıldı ve hâlâ Bakırıöyde yıkılmaya da devam ederken, yılkılması gereken bir çok eski yapılar mevcuttur. Makriköy Türkçesi Bakırköy sahilini gösteren eski fotokartlarda, Eşref Şefik'lerin gelip çay, kahve içtikleri, balık yiyip rakı içtikleri balıkçı kahvehaneleri, güzel vakit gecirdikleri görülür. Bakırköyde 1928'li yıllardan sonra eski isimleri rumların çoğunlukla yaşadığı Bakırköyde rum isimli yol ve sokak adlarının isimleri değiştirilmiştir. Ama bazı eski isimler Bakırköyde değişmemiş kalmıştır, bunlara bazı örnek vericek olursak Fransızların, III. Selim döneminde inşa ettikleri Ataköydeki Baruthane-i Humayun'a ait binalardan birkaç tanesi günümüze kadar isimleri ve yapıları değişmeden kalabilmiştir.Bu Baruthane'nin geçmişine baktığımızda birçok infilak ve patlamalar olmuştur. Baruthane'nin en sonuncu patlaması 1954 yılında vuku bulep patlamanın olduğu anda iki üç asker şehit olmuş, paçavralar havaya uçuşmuş, depolanmış olan mühimmat büyük bir paylamaya neden olmuştur. Bakırköy'ün meşhur günümüzde incirli Caddesi olarak bilinen, incirlik taraflarında mandıralar, tavuk çiftlikleri, üzüm bağları ve ismini aldığı incirlikler bulunuyordu. Kadıköy üzümleri nasıl ün kazanmışsa, Bakırköy'ün çavuş üzümleri de istanbul halkın oldukça üne sahipti. Seyrek de olsa, 1920'li yılların istanbulda çıkan gazetelerin ara sayfalarında Bakırköy İncirli Bağları'ndaki bazı tavuk çiftliklerinin tanıtıcı reklamların verildiği görülmektedir. Bakırköy de yaşamış Evangelist Yahya'ya, yani incil yazarı İoannes'e atfedilmiş kilisenin yeri bugüne kadar tam olarak yeri nerede olduğu belirlenememiştir. Eski İstanbul Bakırköy lülerin ve bilhassa Rumların kullandığı sözcükle Kofanın yerinde şu anda zannediyorum Felek Restaurant bulunmaktadır. Burası Bizans imparatorluğu döneminde Bakırköyden suların denize döküldüğü yerlerdir. Eski Emraz-ı Akliye ve Asabiye Hastahanesi'nin, yani bugünkü adıyla İstanbul Bakırköy Akıl Hastanesi'nin iç avlusunda erken Bizans imparatorluğuna ait dönemde bazı arkeolojik eserler mevcut olduğu görülmüştür.İstanbul Bakırköy her iki yakasından sular kuşatılmış olup, Bunlardan biri olan, geçen yüzyılda Osmanlı imparatorluğunun ünlü mesire yerlerinden biri olan Veliefendi Çayırı'nın yanı başından geçen Çırpıcı Deresi , öteki de meşhur Kapadokyalı Aziz Ayios Mamas'a ithaf edilen Aya Mama Çayı'dır. Bu Aya Mama cayının hemen yanı başında ve bugünkü Ataköy 9 Mahallesi'nin bulunduğu yerde kalan Aziz Mamas'a atfedilen kutsal ayazmadan su almak için, eskiden azizin kutsal gününde İstanbul Bakırköy Rumları Baruthane Müdürlüğü'nden izin alırlar, faytonlarla gelip dualar ederler, su içer, su alıp götürürlerdi. II. Teodisius'un Bakırköy'de, Hebdomon'da diktirmiş olduğu anıtsal bir sütunun yazılı kaidesi, günümüzde Ayasofya Müzesi'nin ön bahçesinde merak edilenler için sergilenmektedir. Bu sütun, bir zamanlar Arkeoloji Müzesi'nde uzun yıllar çalışmış olan meşhur Müzeci Bekir Bey'in kendisine ait olan arsasında bulunmuştur, daha sonra üzerine yazlık sinema yapılmıştır. Arsanın bir bölümü üzerinde yer alan bir apartmanda Bekir Bey'in torunu halen oturup yaşamaktadır. Aileden aldığımız bilgilere göre Bekir Bey bu işe çok önem vermiş ve sütun zarar görmesin diye tekrar toprak altına gömdürmüş ve koruma altına almıştır. Söz konusu sütun, bugün hâlâ evin arka bahçesinde toprak altında bulunmaktadır. Yenimahalle'deki Campus Tribunalis, mahkeme binasının duvarları küçük tuğlalarla örülmüştür. Bu duvarların arasında, bir dönem oto elektrik tamirhanesi olarak kullanılmış olan bu Bizans yapısı birkaç yıl önce maalesef arsanın yeni sahipleri tarafından yıkılmıştır, 1940'lı yıllarda, Campus Tribunalis duvarlarının bitişiğinde yer alan lojmanlar inşa edilirken, burada muhteşem bir Bizans imparatorluğundan kalma define bulunmuştur. Hebdemon Hazinesi olarak adlandırılan defineye ait altın sikkeler bugün İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin Nümizmatik Bölümünde sergilenmektedir. Bakırköy'de çeşitli yerlerde dağınık olarak bizans zamanından kalma sütunlar ve sütun başlıkları görülmektedir. İstanbul Bakırköy Sahil Yolu nda yeni kurulan Göz Hastanesi'nin aşağısındaki çay bahçesinin avlusunda yapılan kazılarda, yine Domuzdamı Mahallesi'ndeki bir evin bahçesinde yapılan kazılarda çeşitli parçalar gün ışığına çıkartılmıştır. Evin sahibi, evin yaptırıldığı yıllarda, toprak altında kalmış bir sarnıçla, sütunlar bulunduğunu anlatmaktadır. İstanbul Bakırköy Zuhurat Baba'nın Osmanlı imparatorluğumu yoksa Bizanslı imparatorluğumu olduğu, yani Müslüman yada Hıristiyan mı olduğu bilinmemektedir. Fatih Sultan Mehmet Hanın Osmanlı imparatorluğu ordusu ile gelip bugünkü Ataköy 3. Kısım Mahallesi'nin bulunduğu yerde otağ kurduğunda, efsaneye göre yeni çerilerin arasında ak sakallı bir dede zuhur etmiş ve susuzluktan kırılan Osmanlı imparatorluğunun ordu kumandanlarına şöyle seslenmiş, Beni hünkârınıza götürün Fatih Sultan Mehmet Hanın karşısında da, Devletlim, burada değil bir orduya birkaç orduya yetecek su vardır demiş ve bugünkü Zuhurat Baba türbesinin bulunduğu yerdeki çalılıklar arasındaki saklı bir kuyuyu susluktan kırılan Osmanlı imparatorluğu askerleri için göstermiş. Ak sakallı nur yüzlü Suyun yerini gösterdikten sonra da hemen orada terk-i dünya etmiş. Kuyunun hemen yanı başına bir yere gömmüşler "babayı". Zuhurat Baba Caddesi'nin girişinde, geçmiş yıllarda İstanbul Bakırköy Belediyesi tarafından çok güzel bir heykeli yapıldı Zuhurat Baba'nın. Eskiden, çocukluk yıllarımızda ortası delikli 2.5 kuruşluk paralar mum artıkları üzerine yapıştırılarak Zuhurat Baba'dan dilek dilenir, para muma yapışır, düşmeden kalırsa dileğin tutacağına insanlar inanırlardı. Bugün de cuma günleri İstanbul'un her bir yerinden gelerek dilek tutan, horoz kesen ve dua eden binlerce insan İstanbul Bakırköy de bulunan Zuhurat Baba'nın Türbesi'ni ziyaret etmektedir.
Baruthane-i Hümayun'un bir dönem başında bulunmuş ve Osmanlı imparatorluğu Devleti nezdinde büyük yararlıklar göstermiş olan Ohannes Dadyan Bey'e Sultan Abdülmecid tarafından Yeşilköy'deki arazilerin büyük bir kısmı yaptığı başarılı çalışmalar için armağan olarak verilmiştir. Dadyanlar Osmanlı imparatorluğuna büyük yararlılıkları olmuş bir ailedir ve Zeytinburnu Ağır Silah Fabrikası'ndan Baruthane'ye kadar birçok devlet kurumu bu ailenin fertleri tarafından üretim ve idaresi verilmiştir; Ohannes Dadyan Bey kendisini iyi bir mühendis olarak yetiştirmiştir. İngilterede başarılarının farkına varmış ve ingiltereye davet etmişler ve çalışalarını ingiltere devam etmesi için çağrılmış, ancak, Vatanımdan ayrılamam diyerek İngilizler'in teklifini geri çevirmiştir. Dadyanlar, Yeşilköy'deki Rum Kilisesi'nden Latin mezarlığına pek çok yeri öteki cemaatlere hibe etmiştirlerdir. Bugün İstanbul Bakırköy Ebüzziya Caddesi'nde Dadyanlar'ın inşa ettirmiş oldukları yapılardan Surp Asdvadzadzin Kilisesi ile Dadyan Okulu halen Bakırköy de işlevlerini sürdürmektedir. Günümüzde Bakırköy Ataköy sahil yolu kesiminde kalan C Motelleri'nin civarında II. Mahmud döneminde yapılmış, II. Mahmud'un gelip kahvesini yudumladığı Hünkâr Köşkü hâlâ ayakta durmaktadır. Bu köşkten başka Baruthane'den günümüze kalan bir başka yer de, Crowne Plaza Oteli'nin
bahçesinde, eskiden cephanenin saklandığı yeraltı tünelleridir. Günümüzün ünlü ressamlarından İstanbul Bakırköylü Muhsin Kut'un dedesi Halit Hakkı Bakır Bey, soyadını İstanbul Bakırköy'den almıştır. Kendisi Türkiye'ye ilk defa çok renkli klişeyi getiren kişidir. Bugün, İstanbul Bakırköy Ebüzziya Caddesi üzerinde, yerinde Bakır Apartmanı'nın yükseldiği evi bir zamanlar Hoca Ali Rıza'dan Cenap Şehabettin'e birçok ünlünün gelip gittiği bir yerdir. Eşi Münevver Hanım tam bir Osmanlı kadınıdır. Yine bir zamanlar Sultanahmet Sağlık Müzesi'nde yer alan mulajları yapanın Halit Hakkı Bey olduğu tarafımızdan yapılan araştırmalarla ortaya çıkartılmıştır. O zamanlar bizde mulaj yapan sanatçılar yoktu, Bilhassa tıp gibi bilimsel etüdlerde kullanılan mulaj örnekleri Fransa'dan satın alınıp getirtiliyordu. Ziya Gökalp öldüğünde, Halit Hakkı Bey valilikten çağrılmış, kendisinden ünlü şairin yüz maskının alınması ve bir büstünün yapılması istenmiştir. Dünyada en uzun yaşamış kişi olarak bilinen Zaro Ağa öldüğünde de onun yüz kalıbını alan kişi Halit Hakkı Bey'dir. Bugün ressam Muhsin Kut'un koleksiyonunda yer alan bu mulaj üzerinde Zaro Ağa'nın sakalları bile gerçekmiş gibi durmaktadır. Halit Hakkı Bey'in hazırlamış olduğu ilk renkli klişeler arasında Hoca Ali Rıza'nın resimlerini konu alan kartpostallar da bulunmaktadır. 1703'te, III. Ahmed döneminde Şeyhülislamlık yapmış Veliyüddin Efendi öl. 1768 bugünkü Bakırköy deki Veliefendi Hipodromu'nun bulunduğu yer ve çevresindeki toprakların sahibiydi. Bizde disiplinli at yarışlarını ilk defa İzmir'de İngilizlerle birlikte bazı Levanten müteşebbisler başlatmışlardır. İstanbul'da Sipahi Ocağı'nın hemen kurulmasından sonra, 1910'lu yıllarda, Enver Paşa'nın himayesi altında düzenli olarak disiplinli at yarışları yapılmaya başlanır. 1909 Yılına ait bir kartpostal, Resneli Niyazi Bey' in komutası altındaki gönüllülerden kurulmuş, Selanik'ten gelen Ohri taburunu Bakırköy Makri Köy'den geçerken gösterir. Önce Ayastefanos'ta karargâh kurulup kalınmış, daha sonra da İstanbul'a doğru yürünmüştür. Resneli Niyazi Bey, İstanbul'a geçmeden önce Bakırköy de yani Makriköy'e gelip İncirli Bağları'nda kamp kurmuş, bugün, incirli Caddesi üzerinde hâlâ var olan, kardeşi İhsan Bey'in evinde kalmış ve kardeşine iki armağan sunmuştur. Hediyelerden biri, Paris'li bir kuyumcu tarafından yapılmış, köstekli bir saati andıran içinde Resneli Niyazi Bey'in fotoğrafının yer aldığı altın bir kutu, diğeri de üzerinde Ya Vatan Ya İstiklâl yazılı ipek bir mendildir.Bakırköy Akıl Hastanesi'ne dönüştürülmesinden çok daha önce Sultan Reşad tarafından Reşadiye Süvari Kışlası olarak yaptırılmış olan karargah binaları, o dönemde dikilmiş Çam ağaçlarıyla, yine o dönemde askerlerin ibadet gereksinimi için inşa edilmiş cami günümüze kadar gelebilmiştir. Yalnızca caminin minaresi eski orijinal minaresi değildir. Bakırköy deki anılması gereken ünlü yapılardan biri de Ebüzziya'ların köşküdür. Bu köşk 1940'lı yıllarda yıkılıp gitmiştir. Ve maalesef, Ebüzziya ailesinin Bakırköy Mezarlığı'ndaki mezarları da, bundan kırk yıl kadar önce yapılan yol genişletme çalışmaları sırasında kayıplara karışmıştır.
Şehir Mektupları 'ndan tutun da belediye dergilerindeki makalelerine kadar Bakırköy den sık sık söz etmiş olan Ahmet Rasim bir dönem İstanbul Bakırköy Yenimahalle'de oturmuştur. Bir gün, gün batımında, Miltiyadis'in gazinosunda meşhur Sakın geç kalma erken gel şarkısının sözlerini yazmıştır, yanında kendisiyle birlikte demlenen büyük dostu Kemani Tatyos Efendi'de kemanının telleri üzerinde dolaştırdığı arşesiyle bu unutulmayan şarkının bestesini yapmıştır. Bu ünlü şarkının besteleniş öyküsü, İstanbul Bakırköy tarihinin unutulmayan olayları arasında yer alır. Yazar, bir gün bir yerlerde sabahlamış, Yedikule'den bir fayton tutup evine gelmiştir. Tabii ki kendisini çok seven eşi sabaha kadar onu beklemiştir. Artık o gece, beyinin dışarı çıkmayacağını düşünen kadıncağız güzel yemekler yapmış dört dörtlük bir sofra hazırlamıştır.. Ama, Ahmet Rasim bu Uyanıp banyo yaptıkdan sonra giyinir ve evden ayrılır. Kadıncağız çok üzülür ve kapıdan çıkarken Ahmet Rasim'e , Bey, aman sakın geç kalma da erken gelder. Meşhur Tamburacı Osman Pehlivan ve Kemani Tatyos Efendi ile Miltiyadis'in gazinosunda buluşurlar. Gün batımıdır, Tatyos Efendi, kemanını tıngırdatmaya başlar. Ahmet Rasim de müziğe kulak vererek, bir yandan da belki eşini düşünerek Sakın geç kalma, erken gel güftesini dudaklarının arasında mırıldanmaya başlar. İşte, bu ünlü şarkı da böylece ortaya çıkmış olur. Tamburacı Osman Pehlivan'ın adı, bugün Bakırköy Zuhurat Baba Mahallesi'nde bir sokağa verilmiştir. İstanbul Bakırköy'ün ünlü doktorları arasında yer alan Nazaretyan Efendi, sarayda da doktorluk yapmış bir hekimdir. Eskiden eczaneler Türklerden ziyade daha çok Rum ve Ermeniler tarafından işletilirdi ve aynı zamanda laboratuar işleri de haftanın belirli bir gününde eczanelerde yapılırdı. İstanbul Caddesi üzerinde yer alan İstanbul Bakırköy'ün ünlü eczanelerinden biri de Stepan Terziyan Bey'in eczanesiydi. Paris'te tahsil görmüş Haralambidis Efendi ise Kalfapulos Eczanesi'ni işletirdi. Şanlı Asker Sokak'taki meşhur Lokantacı Ali Efendi ünlü Bakırköylülerden biridir. Yüzyılın başlarında Sirkeci Ebusuud Caddesi üzerinde işletmiş olduğu lokanta, döneminin ünlü lokantalarından biridir. İttihat ve Terakkiciler burada yemek yer, sık sık burada toplanırlarmış. Lokantadan kalan bir iki mönü, bugün lokanta sahibinin torunundadır. Mönüde portakallı ördek, kremalı elma tatlısı gibi özel yemekler yer alır. Atatürk Bursa'ya geldiği zaman, İstanbul lokantacıları adına Ali Bey Bursa'ya gitmiş ve burada Atatürk'e verilen ziyafet organizasyonunu gerçekleştirmiştir. Ama asıl önemlisi, Ali Bey bir sinema meraklısıdır ve yine Ebusuud Caddesi üzerinde bir birahane salonunu satın alarak sinema salonuna dönüştürmüştür. Dönem henüz sessiz filmlerin dönemidir ve bu sinemada makinist olarak İstanbul Erkek İdadisi teknisyenlerinden, sözde ilk Türk filmini çekmiş olan Fuat Uzkınay çalışmıştır. Çiroz Ali, Reşat Ekrem Koçu'nun da yazdığı son ünlü tulumbacılardandır ve çok sevilen bir gençtir. Dayısı ile yengesi Makriköy'de otururlar; zatürreye tutulur hasta düşer, tedavi görmek için dayısının evine gelir, fakat iyileşemez, burada ölür. İstanbul'un bütün tulumbacılarına haber salınır, 300-400 kadar tulumbacı koşarak Bakırköy'e gelir; Çiroz Ali'nin ölü bedenini yıkar, kefenlerler, tabutunu omuzlar üzerinde Eyüp'e kadar koşarak götürürler. Orada defnedilir. Bakırköy Kartaltepe Filiz Sokak'tan bir hanımla evlenen, I. ulusal mimarimizin kurucusu Vedat Tek'in sağ kolu Kemalettin Bey, Bostancı, Bebek ve Yeşilköy'deki Mecidiye Cami'leri gibi, İstanbul Bakırköy Amine Hatun Camisi'nin de mimarıdır. 4. Vakıf Han'dan Laleli'deki Tayyare Apartmanları'na, Fatih Haziresi'ndeki Plevne kahramanı Osman Paşa'nın türbesinden, Bakırköy'deki Elektrik İdaresi Binası'na kadar pek çok eserde imzası vardır. Domuzdamı Mahallesi tarafında, yüzyılın başlarına tarihlenen bir iki bahçe duvarı dışında, eskilerden günümüze hemen hiçbir şey kalmamıştır. Bir zamanlar İstanbul ve İstasyon Caddeleri'nin kesiştiği noktada yer alan "Meşhur Turşucu Şükrü"nün olduğu yerde, yüzyılın başlarında çok güzel şarap ve rakı satan bir Rum'un dükkânı vardı. O dönemin ünlü rakılarından biri olan Efe Rakısı, İstanbul Bakırköy de imal ediliyordu..
17. Yüzyılda yapılmış olan İstanbul Bakırköy Çarşı Camisi Abdülaziz ve Reşad dönemlerinde restore edilmiştir. İstanbul Bakırköy Çarşı Cami Minaresi, günümüze kalmış en eski kısmıdır. 1920'li, 30'lu yıllarda, İstanbul Bakırköy İstanbul Caddesi üzerindeki İstanbul Bakırköy telefon santralinin hemen arkasında Fransız Katolik rahiplerin yüzyılın başlarında yaptırmış oldukları Notre Dame de Rosaire Fransız Okulu yer almaktaydı. Müslüman, Ermeni, Levanten ve Rum çocukların birlikte okudukları okul, daha sonra Bezazyan Ermeni Okulu olarak kullanılmış, 1930'lu yıllardan sonra da Bakırköy Halk Evi'ne dönüştürülen bina yakın dönemlerde Ağır Ceza Mahkemesi olarak kullanılmış ardından da Bakırköyl ü Sanatçılar Derneği'ne verilmiştir. Bu binadan, yani eski Halk Evi'nden Sururi'ler, Kenan Büke,Münir Özkul, Sırrı Gültekin, Kenan Pars, Üstün Asutay, Cihad Tamer gibi ünlü tiyatro ve sinema sanatçıları yetişmiştir. Bakırköy Hatboyu Caddesi üzerindeki Taş Mektep, Fransız asıllı meşhur banker ve şehircilik uzmanı Kont Alléon tarafından malikâne olarak yaptırılır. Kont Alléon, kış aylarında, Beyoğlu'nda bugün Yeni Melek Sineması'nın bulunduğu Alléon Sokak'ta oturur, yazları da İstanbul Bakırköy e gelip bu görkemli binada otururmuş. Binanın karşısında demiryolu hattı üzerinde yaptırmış olduğu Taş Köprü'nün tuğla ve kiremitlerini Marsilya'dan gemiyle getirtir. Bakırköy Taş Köprü'yü demiryolu'nun öteki tarafına geçilsin diye yaptırmıştır. Maalesef bu güzel köprü, bir dönem Bakırköy de belediye başkanlığı yapmış olan Naci Ekşi zamanında dinamitlenerek yıkılmış ve ortadan kaldırılmıştır.